27 Ocak 2012 Cuma

Dünya Bir Tiyatro Sahnesi

Shakespeare… Dünya bir tiyatro sahnesi, tüm kadınlar ve erkekler de oyunculardır demiş…

İnsan hayatını da 7 temel faza ayırmış… Hepimiz sırasıyla bu fazları yaşıyoruz diye de genellemiş

1-       Çocukluk

2-       Okul Çağı

3-       Aşk Çağı

4-       Askerlik

5-       İş

6-       Olgunluk

7-       Yaşlılık – çocukluğa dönüş

Walla, birebir katılıyorum üstada…sürü pskolojisiyle, akışa kaptırıp patır patır geçiyoruz bir faz dan diğerine

bir öncekinde yaşadıklarımız, edindiğimiz tecrübeler bir sonraki için ışık tutuyor tabii ki ama kabaca durum budur…

İçinde bulunduğum yaş itibari ile İŞ çağında gibiyim… haaaa bunların da alt başlıkları var tabii ki…

1-       İşe girme

a-‘’Ciddi’’Manita yapma /  var olanla ‘’ Ciddi’’ düşünme

b- kariyer yapma

c- düğün Bayram

d- çocuk(lar)

e-( boşanma )

     2-  Ve nihayetinde olgunluk…

a- olgunlukla gelen artan sağlıksal sorunlar

b- büyüyen çocukların büyüyen dertleri

c- kariyerinde yapacağını yapmak

Peki ben bunları bu blog konseptinde ne düşünerek yazıyorum J

tabii ki de evde kaldım, bütün arkadaşlarım evlendi barklandı diye üzülenler için… Üzülme!!!

Daha önümüzdeki fazların kime ( kendimiz dahil)  ne getireceğini bilmiyoruz…

Kısaca; Bugünün birde yarını var…Mutluyduk belki bugüne kadar, ya sonra???

26 Ocak 2012 Perşembe

Kendine Güzel Kadınlar




Kendine güzel kadınlara inanılmaz özeniyorum ve onları çok çok taktir ediyorum…

Tabii ki de onlardan biri değilim… ama bakalım, kısaca anlatmaya çalışayım
Kimdir kendine güzel kadın?

Sabah kalktığında, az sonra insan içine çıkacagı için değil, kendisini iyi hissetmek için kendine bakan kadındır.
Aksam eve geldiğinde hemen üstüne pijamalarını geçirip rahatlamak yerine, ev kıyafetlerini giyen… kendine özenen kadındır.
Hafta sonları, önemli bir programı olmasa, pazara gidecek bile olsa giyimine kuşamına dikkat eden, saçını – makyajını yapan kadındır.
Tüm gün evden çıkmayacak olsa bile kalkar kalkmaz pijamalarını çıkaran, ev kıyafetini giyen, saçını tarayıp, parfümünü sıkan kadındır.
Sabahlık diye bir kavram da vardır bu kadınlarda… ama öyle pufus, pufus polarlı olanlardan değil…
Pijamaları bile esortman kıvamlı değildir bu kadınların ve dahi terlikleri… plajda topuklu giyen kadınlardır bunlar veya twigy terlikleri bile şıktır.
Üşüyünce üstüne geçirdikleri ısınmak içindir evet ama kesin kıyafetleri ile uyumludur…
Botlarının içine giydikleri ve kimsenin görmeyecegi soket çoraplarının bile rengi, deseni kıyafetleri ile uyumludur


Bu kadınlar genelde topuklu ayakkabıyı da günlük hayatlarının doğal bir parçası haline getirmişlerdir.
Keza tanga da… sanki normal don onlar için hiç var olmamıştır ve tanga dünyanın en rahat çamaşırıdır.
Sütyen takmak, hatta balenli ve dolgulu dahi olsa hiç çıkarası gelmez, sıkılmaz – bunalmaz bu kendine güzel kadın
Ruj onların vazgeçilmezidir…. ve tabii ki göz kalemi…günde defalarca yenilemekten eksik kalmazlar
Kışın ortasında olsa da, görecek kimse olmasa da, etek giymeyecek olsa da, düzenli agdasından vazgeçmez…
jilet de yapmaz, makina da kulanmaz bu kadınlar genelde…
Dip boyası gelmez bu kadınların… kuaforlerin en sadık müsterilerindendir.
Ya da bunların zaten boyayı yalayıp yutmuş, gözleri kapalı evde kendi başlarına halleden versiyonları da piyasada mevcuttur.
Manikür, pedikürlerini de tabii ki aksatmazlar…
Tek başına bile olsa ( ki genelde olmaz ama) dünyayı dolaşırlar…


Saçlarına - suratlarına, yumurtalı yağlı ballı maskeler öğrenirler, yaparlar…
El kremi başka, kol kremi başka, bacak kremi başkadır bu kadınların.
Evde tek başına yemek yiyecek olsa bile kendine güzel sofra kurup, süslü tabaklar hazırlar bu kadınlar…
Yalnız başına olsalar bile dışarıda yemek yiyecekleri zaman hemen öyle bir fast food ile karnımı doyurayım yoluna gitmezler…
Elinde şarap kadehi, kalabalık bir café de bile keyif yapan kadındır bu kendine güzel kadın
İşte sağlıklı yaşam bu kadınların gerçekten yaşam felsefesidir, şok diyetlerin insanları değildirler. Arkadaşları
ile içkilerini yudumlamaktan, kadınlar arası günler yapmaktan eksik de kalmazlar ama
Evde otururken öylece televizyon izlemekle yetinmeyen, spor salonuna gidecek parası ve/veya zamanı olmasa bile
Ebru Sallı ile pilatesini yapan kadınlardır bunlar…

Yaştan ve yaşanmışlıktan da bağımsızdır bu durum. Kendine güzel kadın 20 sinde de böyledir 70 inde de…

Sakın yanlış anlaşılmasın, bu listelediğim özelliklerin parayla pulla alakası yoktur…illa zengin kadın değildir bu listelediklerimi yapan…
Bu kadınlar zamansızlıkta zaman yaratan, sözlüklerinde bakımsızlık olmayan kadınlardır.
En önemlisi de bunu başkaları için yapmazlar, kendileri için yaparlar…
Kendilerine güzel kadının ışığı başkalarına da her daim parlar… onların umurumudur çok bilmiyorum ama  etrafındak, insanlar beğenmeseler bile saygı duyarlar bu kadınlara…

p.s.: gercekten böyle kadınlar var yaaaa…. sizin için bilmiyorum ama benim için inanması zor ama veni – vidi – vici walla J

18 Ocak 2012 Çarşamba

BASİT HAYAT



Keşke hayat her daim ‘ Merhaba bir adet yesıl elma istiyorum’ basitliğinde olsa…Keşke ağzımızdan çıkan herşey gerçekten söylemek istediklerimiz olsa ve bu netlikte olsa

istiyorum ben -  bir adet – elma – ve yeşil olanından…
 

‘Invention of Lying’ diye bir film vardı… yalan söylemek gibi bir kavramın olmadığı bir dünya vardı J Yalan da değil kasıt esasen ama… keşke hayatta da matematik kadar
kesin ve mutlak sonuçlar olsa… Az yemek yiyerek kesin zayıflansa, çok çalışarak çok para kazanılsa…ya da birisine seni seviyorum görüşelim / seni sevmiyorum bir daha konuşmayalım demek sıradan,olağan, normal olsa…İşte herşey bu kadar kolay olsa… Erkek kafası sanırım bu idealliğe bir çıt daha yakın ama 1,5 saatte bir sürü sosyal içerikli mesaj vermeye çalışan filmler gibi, 1,5 saatlik karşılıklı iki insanın konuşmasında bile sayısız mesaj, sayısız gizli özne var… bilinçli veya bilinçsiz!!!Belki işin kötü tarafı yaş küçükken bunları anlamayabiliyor insan ama zamanla, tecrübeyle…bööööyle Matrix gibi cümleleri çözümlemeye çalışıyoruz… Fİlm den çok sür-real bir  resim gibi diye de anlatmaya çalışabilirim esasen… bakınız klasik sanatta ressam deniz çizer, kum çizer…o resimden ne çıkar… derinlik, perspektif, manzara…. ama modern sanat eserlerinde ( ki ne haddime hor görmek, sakın yanlış anlaşılmasın )  ben bakıyorum… iki renk, üç çizgi görüyorum… ama meğer sanatçı orada dünyayı kurtarıyormuş :O
İnsan ilişkilerinde de bu mevcut yaklaşım birçok insanın hoşuna gidiyor belki… belki bu bir dans kimine gore… Patronların elemanlarını karşılarında oynattıkları ya da sevgililerin birbirlerine yaptıkları cilveleşmeler :S aldım verdim, ben seni yendimler… ama gerçekten benim ideal dünyamda herşey primitif, herşey doğal akışında… sustuklarının içinde büyümediği, söylediklerinin sana yol-su-elektrik olarak geri dönmediği…bir işe harcanan emek ile getirinin doğru orantılı olduğu… Bir adama bendeki sorun ne diye sorduğum zaman, gerçekten o sorunun cevabını öğrenmek için sorulan… karşıdakini yargılamaktan çok, bir daha tekrarlamamak maksatlı, sorunu algılama çabası içinde olan… karşıdakinin korkmasını gerektirmeyecek olan… Belki bu konuda bu yazıyı yazıyor olmak bile benim kafamın çok da basit çalışmadığını gösteriyor olabilir ama J mevcut ve süregelen hissiyat bu yöndedir… Dünya ile farklı yönlere dönüyoruz sanırım….

11 Ocak 2012 Çarşamba

HOLLYWOOD BİZİ KANDIRIYOR olabilir mi???

hollywood
Efendim bizim nesili Televizyon cocukları olarak adlandırabiliriz… hani şu ‘90 larda Genç Olmak’ gibi  mailer gelir ya… sayfa sayfa ve biz hepsine… aaaaa evet böyle birşey de vardı derizzz J evet o biziz… TRT nin süreli yayın yaptığı zamanları görmüş, kanal açılırken okunan İstiklal Marşında evde ayağa kalkan çocuklardık J
Machintosh daha MAC olmamıştı… En çılgın bilgisayar oyunu Pac Man di… Hugo bayaaa bir gelişmiş versiyondu… Biz akşam yemeğine kadar sokakta oyun oynardık… Wii ile spor yapmak yerine sokakta koşar oynardık… Vizon – Tele misali… TV bizim için önemli bir icattı… İlk özel kanalın açılışı dün gibi aklımda wallahi… İnanması zor ama Acun da yoktu o zaman hayatımızda, reality show lardaJ  Susam Sokağının bir adım sonrasında da biz ilk Mari Mar la tanıştık… Cesur ve Güzel ile serpildik J Hergün izlediğimiz bu PEMBE dizilerde, hep iyiler kazandı… Fakir kız, Zengin prensine kavuştu… mazlum her daim hakkını aldı J kötüler hep kaybetmeye mahkumdu… keza, bakınız, Pretty Woman ın sonunda Vivian la Edward kavuştu… Bridget Jones da doğru yolu ve adamı bulup Mark Darcy ile mutlu sona ulaştı J J sanırım bunlardan bize de birazcık NAIFlik bulaştı… ya da en azından bana J
Nasıl diyeyim…böyle bir iyimserlik, böyle bir illa ki mutlu sona bağlanır, illa iyiler kazanır, kırmızı kabloyu kesersek bombayı inaktif hale getirebiliriz gibi içten içe yerleşmiş bi inanç mevzuu bahis…Ya da Karma felsefesine inandığımı da yazmıştım daha önce Pay it forward ( İyilik Yap, İyilik Bul) misali her yaptığım iyilik bana illa illa iyilik olarak geri dönecektir I bekliyorum… Teoride sorun yok ama bu noktada hayat filmi biraz daha Hollywood yapımından çıkıp, Evrupa filmlerine dönüyor… Mutlu son garantisi ve parlak renkler yerini acaba-belki ve İnsallah lara bırakıyor… zaten 2015 senesinde geçen Geleceğe Dönüş 2 filmindeki uçan arabalara da 3 sene uzakta olduğumuz düşünülürse Hollywood bizi kandırıyor olabilir mi sanki, ne dersiniz???

9 Ocak 2012 Pazartesi

Manitasız Hayatın 101 Keyifli Yanı

Ben Biricik… Manitasız hayatın 101 keyifli yanı adlı bir kitap mı yazsam diye düşünüyorum… ne de olsa ciddi bir uzmanlaşma söz konusu… hayır kariyer yolu olarak bir PROF luk sergileyemeyeceğim nasılsa… o zaman uzmanlaştığımız alana eğilelim de gençler de bilgi birikimlerimizden faydalansın öyle değil mi J

Yaş 29,5 sınırına dayanınca normal olarak birlikte sinemaya gitmenin ötesinde domestic bir cift olarak ev ortamında geçen saatler artıyor… Manitasız hayatın nimetlerini anlatmaya da öncelikle domestik hayatta yalnız olmanın faydalarından bahsedelim.

1-      MUTFAK: Yemek yapmak bir zorunluluk değil… Buzdolabı boş mu, dolu mu, doluysa ne ile dolu bunun kararı sende J vay efendim Pırasa yemem, kereviz aklıma koymam… haydi pizza söyleyelim, köfte yiyelim diyen birisi yok… kafa rahat, mide rahat J
2-      YATAK ODASI: Yorganı üstünden çekecek birisinin olmaması da ayrı bir güzellik veya yastıklardan yastık beğenmek J ( horlamadan bahsetmiyorum bile)
3-      SALON: Kumandanın tek sahibi olabilmek çok büyük bir konfor… Takımların ilk 11 lerini ister istemez öğrenmek veya Play Off sistemine yeni geçen Futbol ligimizde haftanın herhannnngi bir günü maç veya maç yorumlarıyla karşılaşmak endişesi taşımamak bile başlı başına bir nimet
4-      BANYO: 2 tuvaletli bir eviniz yoksa özellikle sabah saatlerinde, işe yetişmekle yataktan kalkamamak arasında savaş verirken bir de tuvaleti kim kapacak sorusu olmaması  5 dk lık fazla uykuyu beraberinde getirir ki bu çok önemli bir zaman dilimidir J hele ki günün aydınlanma saatinde kalkıyorsanız

Evin dışındaki hayata da yakın çevreyle devam edecek olursak da…

5-      ARKADAŞ: Benim arkadaşlarım benim, istediklerimle istediğim zaman görüşürüm: Bunun çok ciddi bir lüks olduğunu düşünüyorum… arkadaşlarla kafana gore geçirilebilecek saatlerin ötesinde bir de manitanın arkadaşlarıyla yapılacak planların olmaması gibi de Deeeevvv bir artı taraf var üstelik… Senin sevmen ya da sevmemen, vakit geçirmek istemen ya da istememen önemli değil çünkü manitanın arkadaşları söz konusu olunca… hatta o kankaların bir de sevmediğin kız arkadaşları/hanımları varsa…. Ölümlerden ölüm beğen
6-      AILE: Manitanın ailesi mevzuuna girmiyorum bile dikkatinizi çekerim, orası dipsiz kuyu. Sadece başlık yapayım, tüyler diken diken bi olsun yeter…
7-      ALIŞVERİŞ: Alışveriş konusu başlı başına dallı budaklı bir konu. Bunu alt sınıflara bile ayırabilirim bence J
a- Kendimiz için yapacağımız alışverişlerde daha rahat, paçoz kıyafetler tercih edebiliriz J Haftasonu evden çıkarken bi kot, bi t-shirt yeter de artar bile… çünkü poz yapacak birileri yoktur… kendi arkadaşlarım için zaten süs yapamam… elalemi de SALLLAAAAA modu vardır J
Bunlar da eşittir rahat haftasonu J rahat haftasonu da eşittir göreceli olarak daha küçük bir kıyafet bütçesi :P ( mesela)
b- Yanlız başımıza alışveriş yaptığımız vakit, Erkek kıyafeti mağazalarına girmemek de çok güzel birşey yah u…
c- yine yanlız kendi için yemek alışverişi yapmak, tatlı istiyorsan tatlı, acı istiyorsan acı yiyebilmek… yağ-tuz un ötesinde içilecek içkide bile orta yolu bulmaya çalışmamak çok güzel… Ben Beyaz istiyorum, sende kırmızı… o zaman ortası olsun… gelsin Blush :S gibi…
8-   HAVA DURUMU: Biz kadınlar için hava durumu değişiklikleri çok mühimdir. Saçlarımız 
yağmurda, sıcakta nemde bozulur…topuklularımız karda, buzda, çamurda mahvolur… soğukta daha çabuk üşürüz… ellerimiz çatlar gibi gibi… AMAAAA….. Erkeklerde de bir güneşi gördüm terledim durumu vardır kiii…. Hele de takım elbise giyen bir plaza insanından bahsediyorsak… Bizim askılı mı giyelim, kısa kollu mu kararı vermeye çalıştığımız zamanlarda o garibanlar kravat rengi seçmeye çalışırlar… :S
9-       BUTCE:  Bu konudaki görüşlerimde bende çok net değilim ama yinede  70% oranında
manitasız hayatta daha az para harcandığı kanaatindeyim… haaa tabiii manita üzerinden geçinen türden değilseniz… Peki neden??? 1- Hem evli değilseniz eğer neticede ev kiranız – faturalarınız zaten sabit, ha bunun yanında cidden insan ister istemez kıyafete daha az para harcıyor, yeme içme derken… onun arkadaşları, kendi arkadaşların, ikinizin yanlız yaptığı programlar derken o ho hoooo… e tabii bi de, manitanın doğumgünü – yılbaşı -  aybaşı zırt bırt kutlamaları için alınana hediyeleri de düşersek eğer ciddi bir masraftan kurtulunuyor diyebiliriz zannımca…
10-   AKTIVITE: Evdeki kumanda gibi, yapılan sosyal aktivitelerde de manitasız olmak bekar
hayatının en huzurlu zamanlarından olabilir, çünkü sinemada boş-beleş kız filmlerine veya entel dantel festival filmlerine gitmeyi aksiyon  filmlerine tercih edebilmek, arabada istediğin radio kanalını dinlemek, hava soğukken, çok üşendiğinde evden çıkmama joker hakkını kullanmak gibi birçok hareket özgürce yapılabilir…

Ya bunlara kendini avutmak vs gibi de bakılabilir ama değil…. Gerçekten yalnız yaşamın, bekar hayatının ilk aklıma gelen nimetleri bu kadar… aklıma geldikçe buraya yazmaya devam edeceğim… 101 e tamamlanır belki ha??? J

5 Ocak 2012 Perşembe

HERŞEYİN BİR ŞEYSİ VAR

Pollyanna olmak adetim değildir. Semsiye almadığım gün yağmur yağar, randevum olduğu gün son dakikada illa işler uzar gibi de Murphy Kanunlarına sonsuz inancım vardır hatta ama tabii ki de içinde bulunulan an değil ama sonrasında bu durumlar hep çok alakasız ama güzel şeylere vesile olmuştur. Şöyle izah edeyim…


Bir gün yolumu şaşırıp yanlış bir sokağa girersem eğer, daha sonra bir zaman o sokak adı benim illa işime yarar…oraya gitmem gerekir bir vesile ile ya da ne bileyim işte…Bir gün Abuzer diye biriyle alakasız bir şekilde tanışırım ve hasbel kader de Abuzer e iyi de davranırım ama o kadar… sonra…kendisini unuttuğum bir anda  Abuzer hiç beklemediğim bir konu ile ilgili karşıma çıkar ve bana o kadar çok yardımcı olur ki J gibi….

Aynı şekilde…beklenenden kolay ve zor yürüyen işler silsilesi için de bir hayır / şer mevhumu olduğu aşikar… Bir kazağı çok beğenirim, almaya giderim, bedeni kalmamıştır alamam… Sonra 1 hafta sonra bir bakarım dükkan indirimde ve tat a ta tammmmmm… kazak orada J Çok mu hafif oldu, pekiii J Tatile Mısır a gitmek isteyeyim, hevesleneyim… son anda bir sorun çıkar ve gidemem…. hoooppp söz konusu tatilde tur şirketleri patlar ve insanlar Mısırda sokaklarda kalırlar :S gibi gibi…. Bunun benim ultra bir şansım vs olduğunu asla düşünmüyorum tabii ki J Bu bence herkes için böyle… ama tabii farkedip, kıymetini bilene J

Tabii bir taraftan da bu durumların ve düşünce tarzının insanda hep bir Hollywood filmi mutlu sonu yakalama hissiyatı yaratması durumu var J  Yay gibi gergin bünyemi bu tip durumlar ve hissiyatlar rahat insana dönüştürmüyor tabii ki J Sırılsıklam olunca yağmurda yine küfrü basıyorum,  ayyy… az zonra kesin gökkuşağı çıkar, ne kadar da güzel yağıyor diye düşünEmiyorum J yine randevuma gecikecek olursam stress topu oluyorum ve tabii yine aynı gün trafik de her zamankinden illa yoğun oluyor ve A noktasından  B noktasına normal zamandan daha uzun bir sürede ulaşıyorum ama daha Hayati meselelerde metanetimi muhafaza etmeye azami özeni gösteriyorum J Örneğin… hayırlı bir kısmet çıktı diyelim bana, en doktoru, en mühendisi hemde J  ama bir türlü denk getirip buluşamıyoruz, görüşemiyoruz…ne diyoruz Kısmet değilmişşşş J ve sonra… Richard Gere elinde kırmızı bir gül ile yürüyen merdivenlerden çıkıyor J J veyahutta…. işte çok bunalmışım… plazanın camlarının açılmamasına, her gün yemek seçmeye çalışmaya bile kılım ama tam o sırada …o da ne…Richard Gere elinde kırmızı bir gül ile yürüyen merdivenlerden çıkıyor J J J gibi, gibi, gibi….


( Bu yazıda da Biricik Nine ağzıyla yazdım resmen ama J  yaşlanıyorum ya ona sayalım… zaten halen paralara da Milyon/ Milyar diyorum J )