28 Ekim 2012 Pazar

Biricik Kübada


Uzun kurban bayramindan nasiplenerek, memleketimin uçan kaçan danalarina bir veda caktım ve ver elini Karaipler, ver elini Kastro Kubası yaptim... Yaptim da neler!


Bi memleket düşünün; okuma yazma orani 100%, bi memleket düşünün Amerikanin dibinde ama dünyaya kapali, bi memleket düşünün dünya nimetlerinin bilincinde ama onlardan yoksun! Bir memleket düşünün hayat 1959 da durmuş sanki... Ve orasi bir film seti

Hep anlatıldığı üzere fakir ama mutlu insanlarin ülkesi değil Küba! Okumuştum ama kadarini tahmin edememiştim! Gerçekten insanlarin sokakta senden sabun, sampuan istedikleri... Sokakta tuvalete girerken bizdeki eski tuvaletciler gibi kapida görevlilerin beklediği ve para verip (bahşiş) tuvalet kağıdı aldığınız... Tabii ki de lavabolarinda sabun olmayan bi memleket burasi!

Bana göre idealist alt yapısı Şa-ha-ne olan ama lanet olası ambargo sebebiyle yarim kalmiş, eksik olmuş... Aplilasyonda sıkıntı büyük olan bi memeleket burasi! Bizim Kibrisa benzettim ben hep adayi! Nasil bize gore biz Kibrislilara kendi özgürlüklerini verdik ama Kıbrıslılarda Türklerle ilgili hep bi yarım ağızlılık, işte Öyle! Vel hasil kelam... Zor! Kübada olmak, Kübalı olmak zor!!



Gel gelelim seyahat notlarinin ana başlıklarına...


Kübaya Ulaşım: Kübaya ulaşım tabii ki sıkıntı! Aktarmasız gelemediğiniz ve min 15 saat süren yolculuğa 7 saat saat farki da eklenince... Nefis! Jet lag i minimize etmek icin naapiyoruz! Uçaklarda gerekirse uykusuz kalıyoruz, gerekirse memlekete varinca siesta yapmak yerine gece olmadan yatmıyoruz

Küba İçinde Ulaşım: Küba cok farkli... Cok cok başka! Bizim unuttuğumuz, hatta çoğumuzun görmediği bi dünya... Sosyal memleket işte... Sokaktaki turist otobüsleri bile tekel, bir örnek! Memlekette yol yok mu var ama giden araba, otoban yol bunlar yok! Ya da öyle embesiller için zırt bırt yol levhası veya sokakta, hey hemşerim şuraya nasıl gidilir diye soracağınız vatandaş, benzinci de yok çok çok! Zaten göt kadar yer bi ucundan bi ucuna kaç saat surer de demeyin… şehirer arası mesafe ölçerken de dolayisi ile bi sehirden başkasina geçicem ve ben bu seyahati münferit yapicam diyosaniz soru isareti walla?

Mevsim: Bakınız… burası zaten tropical ülke, ulan hava durumu 25-30c yağmur gösteriyor ama nooolucak ki diye düşünülmemesi gerekli! Fırtınası-kasırgası üşütmüyor evet ama zaten kısa olan gezinizin keyfini direk kaçırıp zaten çoook da konforlu olmayan otel odalarında Antalyadaki otelci turistler kıvamında takılmanıza yol açabilir! Net!!! 



Para: CUC denen, Convertible Peso, turistlerin kullandığı para yerel halkın kullandığı pesodan farklı ve normal peso nun yaklaşık 16 katı değerli, siz hesap edin 1 CUC verdiğiniz bahşiş orada ne demek!

Konaklama: Kübada en büyük lüks temizlik! Bizim Antalyamız kıvamındaki Varadero bölgesi bayaa gelişmiş tabii ki ama orası Küba resmini çekmek için hiç de uygun bir yer değil! Ülkede mevcut kısıtlı sayıdaki otelden gayrı, evlerin odalarını kiralama sistemi de var ki burada İspanyol kolonisi zamanından kalan eski ama görkemi baki evlerde gayet güzel evlerde kalmak mümkünmüş ( bizzat tecrübe etmedim bilmiyorum) 



Yeme içme: Kübada tabiiki deniz ürünleri taze- ucuz- güzel ve tabii ki ron her yerde ( Yaşasın şeker kamışı)... Mojito ile salsalama sahane, kuba kahvesi bahane :) yumurtalar, etler, meyveler organik... Amaaaaa! Et pisirmeyi bilmiolar, he kuru hep kuru - sabah kahvaltida bile ‘ Yemek’ yeme alışkanlığı var onlardada… Pilav üç öğünün olmazsa olmazı! Sonuç: Patates -  Pilav – Makarna arası Karbonhidrat Koması! Sebze yok zaten, tropik meyveler bana çok tatlı ama Guava en damak tadıma uyanı sankim, tavsiye olunur!

Müzik: Ülkede gerçekten her köşeden gelen müzik sesleri var, Hasta Siempre ye rastlamadan geçen bir günümüz olmadı herhalde J Her mekanda çalan grubun da CDleri hazır, müzik biter bitmez masalara sunuyorlar! Ama belki de çok anlamadığımdan ama kötüsüne de denk gelmedim walla! Her otelde-restaurant da  akşamları showlar danslar müzikler ama ne show ne show… sene 1970, bilemedin 1980 :) ve o showlardaki dansçı kızlar o kadar küçükler ki! O kadar çocuklar ki… bilmiyorum belki de memleket bende bir yokluk hüznü yarattığı için… onlara da burkuldu hafiften içim  
            
Hediyelik Eşya: Hediyelik eşya dükkanları dahi kapitalizm in albenisinden uzak! Buzdolabı magnetleri bile Küba yapımı, el emeği göz nuru… T-shirt ler, onlar da devlet elinden :) tek marka… heryerde ayni :) endişeye mahal yok… bir yerde gördüğünüzü illa başa dükkanda da ve aynı/yaklaşık fiyata bulacaksınızdır…eeee... yağlı boya resimlerden almadan dönülmez! Türkiyede poster aldığınız paraya on numara küba resimleri var! biraz paraya kıyarsanız da devasa devasa resimler :) Ama ama ama…Havana da sokaklarda en büyük hediyelik tezgahları kütüphane rafları ve bizim sahaflar gibi eski kitaplar! Ve eski pullar, rozetler… Che resimli paralar! Etkileyici ve farklı yaaaaa…*** Kübaya gittiğinizi duyup da Puro beklentisine girmeyecek insanlar da sanırım bir elin parmaklarını geçmez :) Kızlar dizlerinde sarmıyorlar bu arada ama membagından puro fiyat-kalitede cidden bir numara! 

Son Not:
Devrim: Devrim neden yapılmış, halk eşit olsun… devlet insanlara sosyal devlet hizmetlerini sağlasın diye! Sonuç: Başarı… evet halk eşitlenmiş ama fakirlikte! Devlet eğitim, sağlık, yol-su-elektrik her türlü altyapıyı kurmuş, sürdüyüyor ama geliştirecek kaynak yok… olan da çok uzak!
Che – İster sağcı ol, ister solcu… Adam zekiymiş, asker olduğunda bile kafa çalışacak kardeşiiim! Dedirtiyor insana! Ulan Fidel burada, adamdan bahsedilmio diyenler Che nin nie bu kadar kült olduğunu illa anlayacaktır!

Son Söz:
Viva La Revolucion!!!

Ve ve veeee… görünen köy kılavuz istemez! Küba böyle kalmayacak… dinamikler çok çok başka!! Bi aborjin köyü değil burası ya da uzaklarda bir yağmur ormanı! Ama bambaşka!!! o yüzden bir an evveli gidin, sol yumrukları kaldırın ve Kübayı tecrübeleyin derim ben!



edit: Ben yazdım ya... dayanamamış, National Geographic de Kübayı yazmış :) şaka bir yana benimkiyle birebir örtüşen bir gözlem yazısı! tavsiyedir!!  http://www.nationalgeographic.com.tr/ngm/1211/konu.aspx?Konu=1


11 Ekim 2012 Perşembe

Cümbür Cemaat Tatil Önerileri...


Gez Gez Gez serimizde ortaya bir de karışık yapalım istedim ve çiftli, çoklu grup  tatil önerileriyle döndüm

Manitayla bile tatil yapmak zorken, siz hesap edin çiftlerrrrr halinde tatil yapmak ne kadar zor olabilir

Hele ki çiftlerden öz hakiki arkadaş olanlar erkekler ise...Bu ne demek, zaten çirkefleşme potansiyeli olan hatunların egolarının pik yapması ve mızık mızık olabilmesi demek

Kızlar kankaysa da... erkeklerin kadınlara göre hayli yüksek olabilen  asosyallik  ve hımbıllıklarını buna mukabil grup ile hareketteki olası imkansızlıkları dikkate almak lazım

Velev ki... Voltranı oluşturdunuz, o zaman tatil gurunuz Biricik in tavsiyeleri buyrunuz aşağıdadır

Grup halinde tatil ne demek!

-          Toparlanma ve Hareket kabiliyetinin azalması
-          Olası alkol tüketiminin pik yapması
-          Sessizlik zamanlarının azalması, kahkahaların yükselmesi
-          Gerginlik ihtimalinin yükselmesi

Ama ideal olanı bu okazyonda temel amaç paylaştıkça artan tad yakalanması
Ve işte merakla beklenen Top 3 J

A-   Mavi Tur
B-    Aktivite Tatili
C-     Kayak


A-     Mavi Tur: Şimdi eğri oturup doğru konuşalım! Eğer ki elimizde tercihan, daha önceden birlikte tatil tecrübesi bulunan... maraz çıkma olasılığı düşük çiftler var ise, ve sabahlara kadar kop kop değil 100% keyif ise amaç, hiç bir şey Mavi Tur un yerini tutamaz!

1-     Hissiyat: Tek cümleyle... Allahım burası cennet olmalı J  Ya ne diyebilirim ki...Önünüz – arkanız – sağınız – solunuz derin mavi!Gökyüzü bildiğinizden daha daha çok yıldızlı ve hayat Dolce Vita !  

2-   Aktivite: Teknede tatilde en uzun yol kamara ile güverte arası ve temel aktivite homini gırtlak, pufidi kandil – tumba yatak J ama grup oyunlarından Scrabble olsun,Poker olsun, Okey olsunn e tavla olsuuuun J da oynayıverin gari

3-   Yemek: Tekneyi kiralarken alışverişini de siz yapıyorsunuz, dolayısı ile yiyecek – içecek seçiminde günah boynunuza J Ama tahminen bu sefacılıkta olan insanların damak tadları da gelişmiş olsa gerek J


B-      Aktiviteli Tur: Başlığı geniş tuttum ki konsepti anlatabileyim rahatça diye ama temelde ne demek istediğimi anladınız bence J Yapılışı: bir grup insan belirli bir aktiviteye katılmak için havaalanında bir araya gelir ve aktvitenin olacağı mekana doğru harekete geçer...

1-   Hissiyat: O ha! Amma kalabalığız yaaaa.... offf çok gürültülü! Ama keyifli beah ;)

2-    Aktivite: Walla konudan da belli olduğu gibi aktivite zaten bu tatilin özü....

İçerik: Tabii ki kitleye bağlı
Amaç: Artan kitleyle paralell artan keyif...
Sebep: eeeee... sebep insanın topluluk halinde yaşama ihtiyacı J
Örnek: Mesela...

- Tracking – Karadeniz: Doluşucaksınız 1 otobüse – bilemedin minibüse... Ver elini virajlı karadeniz yolları! E yaylalara yalnız çıkmak mı, tanımadığın insanlarla takılmak mı grup halinde mi?
O kadar yürü yürü, e bi kavurma pilavı, kuymak ve balığı hakettin tabiii... ye oksijenli yaylalarda, patlat üstüne demli çayı ki, beynine oksijen gitsin J

- Bağ bozumu – Bozcaada: Bağa gidip üzümleri toplayan, akşamına da sofrasını kurar... şarabını açar! Şarabın da bohem hali başka bi tat ama bağbozumu dedin mi çanak çömlek patlatmadan, kadehleri tokuşturmadan ben ne anladım ki J
 
- Kumar turu  & Disneyland -  L .A. / Las Vegas: Şimdiiii yeni dünyaya gidip de öyyle 3 günde geri dönülmez...Grup halinde hareket ederken de boku çıkarılmaz! E naaapıcaz... aktiviteyi daya, lokasyonu azalt temiz olsun J Hooop Atla Hollywood tepelerini keşfet! Yanında çocuklar olmadan Disnayland de – universal Studios da ekürilerle çocuklaş

- Oktoberfest – Almanya: Ver elini Münih, al eline bira J Bavyera insanları eylul sonunda başlayıp her sene 2 haftalık bir organizasyon yapıyorlar! Ki olayın merkezinde bira ve bira tüketimi olduğunu tahmin etmek çok da zor olmasa gerek J diyorum ya... oraya yalnız da gitsen, birkaç şişeden sonra herkes çok arkadaş canlısı olacak! Eminimmmm J ama ben derim ki tam da koloni halinde gidilecek, içilecek, yenecek yer – zaman J

- La Tomatina – İspanya : Agustos ayında, Valencia nın Bunol kasabasında bir sokakta insanların, kamyonlardan boşaltılan domatesleri birbirine fırlatmak suretiyle yarattıkları bir eğlence J farkındayım cümleye dökünce... Eeeee.... oluyo ,ama bi düşünün! Burası akdeniz, burası İspanya, burası tapas, burası sıcak, burası festival

- Queens day – Amsterdam: Her sene 30 Nisan da Hollandalılar ve dahi birçok memleketten insan Amsterdam a... Kraliçenin doğumgününü kutlamak için geliyorlar J Sen çok yaşa Kraliçe kutlamaları 1 gün ve 1 gece devam ediyor. Kanallar şehri olan Amsterdam ın kanalları tekneler dolusu insan ve her köşeden yükselen müzik –alkol ikilisiyle taşıyor J


- 29 Ekim – İstanbul: Ben İstanbulda yaşayan yaşamayan herkese bir 29 Ekimde İstanbula gelmelerini ve Boğazdaki ışık – Havai fişek gösterisini izlemelerini öneririm! Köprülerin de ışıklandırılmasıyla daha bi renklenen boğaz normal bir günde bile hepimizin dibinin düşmesini sağlarken... Bu haliyle tüyleri diken diken ediyor! Ben havai fişekten hoşlanmıyorum diyenler... O zaman caddedeki fener alayına katılın! Cadde her zaman çok kalabalık diyenler böyle bir kalabalık ve bu kadar güzel bir kalabalık görmemişlerdir göremezler! Netekim bu keyfi cümbür cemaat yaşamak da ayrı bir keyif



 C-  Kayak: Bana göre korkutunç bişey olan kayak gördüğüm kalabalık gruplar arasında gayet mutebir bir tatil türü olduğundan ve evet içinde hem aktivitesi, hem eğlencesi bulunmasından ötürü ve mekan sabit olmasından dolayı temel kriterlerimize uyan bir aktivite... bende basiretli blogger olarak iki kelam edeyim dedim

1-Hissiyat: Derler ki özgürlük, derler ki keyif, derler ki hız J ( bana göre mal mal in in – çık çık :P )

2-Aktivite:  Gündüz kay kay kay – Akşam kop kop kop bu tatillerin temel aktivitesi! Haaaa... bi de dağ başında olması ve otelleri de ekseri tam pansiyon / herşey dahil sistemde hizmet verdiğinden... Ye Ye ye J

3-Yemek: Ama yemek deyince orda dur! Sucuk ekmek – Sahlep – sıcak şarap ile altyapıyı hazırlayıp açık büfe ile rötuşları imtina ile yapılır... E o kadar enerji harcanıyo di mi ama J


3 Ekim 2012 Çarşamba

İstanbul’da Turistik Yeme – İçme / Kahvaltı Mekanları


Evet... Nerde kalmıştık, kime diyoduk!!! Hahhh...

Ey Sevgili Yerli Turist
Ey Sevgili monoton İstanbullu...

Boğazı yaladık yuttuk,sıradakiiii! Diyosanız veya  orası bize uzak...başka ne var elimizde diyorsanız
İstanbul'da yeme içme mekanları gez gez bitmez... O halde şimdi de

Buyurunuz Kahvaltı Alternatiflerimiz;


Anadolu Yakası

Ya entersan... Avrupa yakası ve Anadolu Yakasının ne kadar başka başka olduklarını yeme-içme Kahvaltı farklılıklarından bile fark edebilirsiniz...

Anadolu yakası daha bi sefacı yaaa... Daha bi ailece kahvaltıcı... çoluklu çocuklu J

Bakalım görelim...

Moda - Moda Teras:       Kahvaltı ve Anadolu Yakası kelimeleri bir araya gelince ilk aklına gelen semt Moda olsa gerek! Caddecanlar yine ve illa Cadde derler o ayrı ama...
Kadıköy'ü, Karşıyı, Kalamış'ı tepeden gören... Anadolu yakasının ucu, tepesi Moda... Kadıköy e 10 dk ama kendi başına, başka bir hava, başka bir dünya
Buranın da en köklü mekanlarından, en güzel yere konumlanmış olanlarından Moda Teras... Açık büfe kahvaltıya varım diyorsanız, ailece gelelim... uzun uzun da takılırız çocuklarla, hem uzak da olmasın diyorsanız sabah – öğle – akşam tavsiye edilecek bir mekan

Caddebostan - Zanzibar: Caddebostan sahilde yürürken gördüğünüz o kocaman köşk var ya... hatta sahilde uzaklardan bile görülen o yer! İşte orası Zanzibar J Denize bir de bu taraftan bakayım, terasında güzel kahvaltımı edip sahilde yürüyüşümü yapayım, boğazda oltalardan olsun, denize girenlerden olsun,yürüyecek yer bulunmuyor... hem zaten ben Anadolu yakasını daha çok seviyorum, arabamı da insan gibi park edeyim derseniz buyurunuz Zanzibar a... ( güneş batarken şarap+peyniri de ayrı bi güzel oluyo tabiii)
* Kahvaltı resmi koymadım ki...evet o bina bu binaymış diyebilin diye :) 


Caddebostan - House Cafe:Caddebostan Migrosun karşı çaprasında... Balıkadamlar kulubünün yanındaki mekanın olayı Terası! Alt katı kapalı ama terasta olup da denize nazır kahvaltınızı etmediğiniz sürece çok da anlamlı değil yaniiii.... Yer beklerken bile, tahta merdivenlerinde... ağaç altında, renkli puflarda sabırsızlıkla bekleyebilirsiniz masanızı... Kahvaltı, daha önce de anlattığım gibi House Cafe kahvaltısı...


Kuleli - Alperenler:         Anadolu yakasının yalılarla örtülü boğaz hattında, kuleli askeriyi geçtikten hemen sonra... Boğaz kahvaltıları kıvamında kahvaltı edebileceğiniz... deniz ile aranıza yolların girmediği hem de otoparkı olan bir mekan burası... Boğazı bir de bu taraftan göreyim derseniz geliniz... ama Üsküdar – Beykoz hattındaki hatırı sayılır trafiğe de dikkat dikkat J



Kanlıca:  Anadolu yakası boğazının yine sayılı denize sıfır yerlerinden Kanlıca... Yoğurdunuzu yiyip, tostunuzu söylemek istiyorsanız da buradaki cafecikleri tercih edebilirsiniz... Ki Yoğurdu walla başka...illa denenmeli... hem de yerinde




Avrupa Yakası

Avrupa yakası da... Denizi görsün görmesin, daha çeşnili, daha karışık, daha yanarlı dönerli... Sefanın da dibi, İsteğin göbeği... renk renk ama biraz daha genç, belki biraz daha hızlı...ama kahvesi hep köpüklü

Mesela... Birkaç örnek renk...


Karaköy - Namlı:              Burası bir şarküteri... Ama şarküterinin hası, kralı... ağababası J Karaköy de Nam-Port da yaptı namlı deniz manzaralısından ama öz hakiki Namlı bir başka... Ondan olsa gerek ödül üstüne ödül alan kült bir mekan! Çalışanları daima, onca kalabalığa rağmen yardımcı, süper hızlı... Burada self servis usulü olduğunu ve yemek istediklerinizi bir bir tezgahın arkasından seçtiğinizi de belirteyim de... amaaan bu ne, bana gelmez self-servis derseniz paşa gönlünüz bilir J ama bu kadar anlattıktan sonra masa bulmanın ne kadar zor olduğunu da tahmin etmek zor olmasa gerek, o yüzden, dikkat dikkat J

Cihangir – White Mill:     Uzun kahvaltıların semti Cihangir... Köşe başı cafe, köşe başı kahvaltı ama bunların arasında kapısının önünden geçerken hiç bişeye benzetemeyeceğiniz, küçük ve boş bir giriş göreceğiniz mekan sizi şaşırtmasın, yanlış yere geldik heralde dedirtmesin... Hemen içerdeki merdivenlerden çıkıp yukarı kata, hatta oradan mümkğnse arka bahçeye gidin... Bir taraftan ağaçların arasında keyifli ve rahat bir şekilde gazetenizi okurken diğer taraftan da organik kahvaltının ya da pancake lerin tadına bakmak.. hatta bakmadan yumulmak...Num Num Nummmmm

Şişhane – Big Chef’s: Ankaradayken, neden İstanbul’a açmıyorlar ki burayı, böyle yemek-böyle kahvaltı bu fiyata İstanbulda walla yok... açsa deli gibi iş yapar dediğim mekan...sonunda İstanbullu oldu.
Nasıl da güzel oldu, nasıl da güzel oldu... Etilerdeki mekanlarında Ankara stayla Brunch yapıyorlar, ki damak da çatlatır mide de patlatır J o tarz... Şişhane de ise Kahvaltı bulabilirsiniz Pazarları da... ki, semtin ve mekanın havası için birebir... İsteyene mükellef kahvaltı tabağı, isteyene hızlı hızlı pancake ler... ama hepsi lezziz, hepsi nefis
 *        İki kişiyseniz ve hava güzelse minnoşcuk balkoncuklarını tercih edin derim ben...Çok kişiyseniz de uzun masası var yaaaa.... ammmannn, o da mı dert 

Uzaklar

Ve İstanbullu, sefacı... gez-gezci İstanbullu... Okullar kapandığı gün şehri terketmeye başlayan, okullar açılmadan bir gün önce geri dönen... Bu kadar para ve zamanı nereden bulduğunu zor anladığım ama yarım gün arifeyi bile boş geçmeyen, köprüleri... gişeleri tıkayan İstanbullu! Bunlar da senin sus payların J Nefes aralıkların...

 Polonezköy - Polina:     Polonezköy demek biz İstanbullular için kısa kaçamak demek... Şehirden hem uzak, hem yakın olmak demek... Aileler için şehirli  çocukların yeşili gördüğü, hatta abartıp ata bile binebilecekleri, manitaların pastoral ortamda temiz hava, bol güneş yapabilecekleri yer demek. Hal böyle olunca, adım başı Cafe ve tabii ki saatler ilerledikçe artan trafik demek J Öğleden sonra ızgarası da meşhur olan Polonezköyde kahvaltıyı ben çok mu çok tavsiye ediyorum. Onca mekan arasında da Polina cıyım ben. Börekleri, kahvaltılıkları götürdükten sonra, devasa Polonya pastaları için de mide de yer bırakılması gerektiği uyarısını da önden yapayım da ben... Yemeden dönmeyin           

       
 Maşukiye- Manzara:      Kartepeye doğru çıkarken, sapanca gölünü tepeden gören bu mekanın alamet-i farikası adından belli J e bi de tabii yörenin olmazsa olmazı karadeniz kahvaltısında J kuymak da denemek lazım esasında, trabzon peyniri de diyorsanız... Yazın göl kenarında ya da dağ başında yürüyüş nefis olur ya da kışın fış fış kayak yapmaya giderken karnımız dolu olsun ya hu diyorsanız Manzaraya uğramanızı tavsiye ediyorum.




Demirciköy - Uzunya:     Yaz oldu mu İstanbullular kendilerini atacak deniz arıyorlar... mevcut alternatifler kara kuru deniz de olsa...hiç yoktan iyidir tabii ki... İstabulumuzun en deniz mekanlarından biri olan kilyos tarafında Demirciköy... Uzunya da öğleden sonra kalabalıklaşan, size İstanbulda olduğunuzu unuttuan bir tesis... Bana gelmez karadeniz derseniz, yine de denize nazır mükellef bi kahvaltı edeyim ya da aksama Balık sefayı yapayım derseniz tavsiye edilir... Ama ne!!! Tabii ki trafik J aman dikkat!!!



NOT: Hıdiv Kasrı – Beylerbeyi Sarayı – Pembe Köşk – Sarı Köşk – Yıldız Parkı – Ihlamur Kasrı... aklıma ilk gelen, her birinin yeri, bahçesi mükemmel olan mekanlar. Sağolsun Beltur da bunun kıymetini bilmiş... hepsinde kahvaltı organizasyonları aranje etmiş ama...İstanbul / bu güzelim mekanlar ve kapalı poşetlerde reçeller-ballar-peynirler... olmuyo ya! 

2 Ekim 2012 Salı

İstanbul’da Turistik Yeme – İçme / Boğazda Kahvaltı


Ey Sevgili Yerli Turist
Ey Sevgili Monoton İstanbullu...

Felekten bir yeme-içme haftasonu yapayım 7 tepeli şehirde derseniz İstanbulun olmazsa olmazlarından bahsedeyim istedim ama yazdıkça baktım ki, aldı başını gidiyor liste J ben en iyisi mi, Kahvaltı Kült leri ile başlayayım dedim...

Buyrunuz Boğazda Kahvaltı;



İstanbula gelen ya da İstanbulun derinliklerinde kaybolan herkesin önceliği boğaz olsa gerek...
Boğazda kahvaltı deyince nereler gelmeli aklımıza bir Hat çıkarayım istedim size, Beşiktaştan-Sarıyere

Haaa... Önce aklımızda bulundurmak lazım ki, İstanbulda kahvaltı için bile erken kalkan çok yol alır!
Değilse kalırsınız wallahi trafikte... Velev trafiği geçtiniz, sabah sabah aç karınla masa beklersiniz

İlk Durak Ortaköy

House Cafe:       İstanbuldaki House Cafelerin en keyiflilerinden belki de burası... Denize sıfır bahçesiyle güzel havaların vazgeçilmezi ama bahçe geniş, dolayısı ile yeriniz önemli cidden!  Sokakta 1 TL ye alacagınız simiti size arasına esari miktarda peynir – domates koyup güzel bir fiyata sunuyorlar ama gevur stayla şeyler yiyelim derseniz Yumurta ve türevlerinden Egg Benedict – Scrambelled Egg, Pancake gibi yiyecekler de mevcut ki, hayatımızda bir değişiklik yapalım derseniz şiddetle tavsiye ederim

Dahill:                    Yıldız Park ının tepe tarafıdaki Dahill restaurant yaz için yine çok güzel bir alternatif... Açık büfe kahvaltı severlere
Tepeden boğaz manzarasıyla çok keyifli ve YAKIN bir alternatif...




İkinci Durak Kuruçeşme – Bebek

Walla ben müsadenizle sadece buradaki alternatifleri sıralayıp, trafiğe fazla kalmadan ilerlemek istiyorum J Netekim anlaşılacağı üzere çok çok tercih ettiğim noktalar değil


Aşşk Cafe:           Kuruçeşmede MacroCenter ın yanından, denize doğru indiğinizde yine yine denize sıfır AŞŞK Cafe yi göreceksiniz. Lokasyon sebebiyle çok tercih gören
Mekanda yine yine sizi uzun bekleme listesiyle karşılamaları büyük olasılık. Yakında dengi bir mekan da olmadığı için aç karına çok çok öneremiyorum

Happily Ever After:Bebek boğazımızın yine güzide semtlerinden ve mekan kumkuması... Ama! Deniz manzaralı yer enteresan bir şekilde az! Kahvaltı için kış da olsa
Denizi görebileceğiniz bir kahvaltı mekanı – pastane burası! Kahvaltı tabağı istediğinizde kavanozunda Nutella geliyor, bunu da gereksiz bilgi olarak vereyim istedim J


Üçüncü Durak – Rumeli Hisarı

İstanbul’da Kahvaltı denince akla ilk gelen yer Hisar olsa gerek... Yanyana dizilmiş kahvaltı mekanlarının ortak özellikleri de manzaraları ve menüleri

Eski Kale:             Buraya giden zaten bilir de, Gitmeyenler... Ben derim ki gidin! Küçücük Fıçıcık İçi Dolu Turşucuk bu mekanda Tazmanya Canavarı hızı ile servis var walla Öyle... ortaya bir tabak yok burda...Masaya oturur oturmaz, Serpme kahvaltı dedikleri kahvaltılıkları patır patır önünüze getirmeye başlıyorlar zeytinleri, çeşit çeşit peynirleri, bal-kaymağı... Önce insanın bir gözü doyuyor J Çayları da tepsiyle dolaştırıyorlar... hoooppp, bittikçe al bi tane, al bitane! Ne diyeyim ki... Bir klasik yaaa!!!


Dördüncü Durak – Emirgan

Sütiş:                     Kıvrıla kıvrıla giden boğazda Emirgan a geldiğinizde, pat! Bir anda solunuzda görüyorsunuz Sütiş i... Yaaaaa Esasen ben buradaki servisle – Kaledeki Servis hızını kronometreyle fln bi ölçsem mi diyorum J Kalabalığa aldırmadan aynı süper hız Sutişde de var... Ama fark ne... Burada menüden ne yiyeceğinizi siz seçiyorsunuz ( temel kahvaltı ürünlerini yani J ) yaaa.... Kol böreğini de yemeden dönmeyin derim ben!!! Num num nummm.... Bu arada Direk Emirgana gitme niyetiyle çıktıysanız yola, hiiiç boğaz yoluna girmeden, pat İstinye tarafından inmenizi hararetle öneririm J

Beşinci Durak – Sarıyer

Sarıyer Börekcisi:              Buyrunuz size bir klasik daha...Burada da boğaz manzarası yok... semtin ortasında...ama böreğinizi yiyp sindirmek için boğaz 2 dk uzağınızda J haaa... bi de, su muhallebisi severler... kahvaltıda börek üstü tatlı da yerim diyenler, dükkanın su muhallebisinin de en az böreği kadar meşhur olduğunu hatırlatmak istiyorum

not: aç karınla böyle yazılar yazmamalı yawww...